Amasya (Amasia)-1

2022

Bir şehre geç kaldığınızı düşündünüz mü hiç? Anadolu’mun görmediğim her şehri için bu duygu bütün benliğimi kaplar. Ah güzel Amasya, bana ne güzel sarıldın!

Amasya’da ki ilk yerleşmeler mevcut bilgilere göre Kalkolitik Çağa (M.Ö. 5500-3000) kadar uzanmaktadır. Aslında Amasya’nın tarihi de Anadolu’nun tarihi kadar eskidir. Ancak bunu somut temellere oturtabilmek için yoğun arkeolojik kazılar ve bilimsel araştırmalar yapmak gerekecektir.
İlk Tunç Çağında da (3000-2500) Amasya’da yoğun bir yerleşmenin olduğu bilinmektedir.  Bu dönem höyüklerine verilecek örneklerden biri de Amasya merkez Yassı höyük (Oluz höyük)’dür.
M.Ö. 2500-2000 tarihleri arasında Anadolu’da güçlü bir uygarlık kurmuş olan Hattilere ait önemli yerleşmelerden biri de Amasya Merkez ilçeye bağlı Mahmatlar Höyüğüdür. Mahmatlar Höyük 1949 yılında ne yazık ki defineciler tarafından kaçak kazılar sonucu tahrip edilmiştir. 

Hatti egemenliğine Hititler  tarafından son verilmesi üzerine Amasya şehri Hititlerin egemenlik sahasında kalmıştır. Hitit fırtına tanrısı teşup’a ait olan bronz heykel günümüze intikal etmiş önemli Hitit eserlerindendir.
Hititlerden sonra da sayısız medeniyetlere ev sahipliği yapan Amasya’da kimler yaşamamış ki! Frigler, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, Pontoslar, Roma ve Bizanslılar.

1075 yılında Melik Ahmed Danişmend Gazi Amasya’yı alarak burada ilk Türk egemenliğini kurmuş. Kent ve kale sırasıyla Selçuklular, İlhanlılar, Eretnalılar ve son olarak Osmanlı Sancağı olarak şehzadelerin yetiştiği bir kent olarak uzun yıllar önemini korur. Kent Selçuklu ve Osmanlılardan kalma pek çok tarihi eserle günümüzde de bu özelliğini devam ettirir. Amasya, Yeşilırmak kenarına kurulmuş düzenli bir kent. Ben Mayıs ayında gezdim. Gezebileceğiniz yerlerin çoğu birbirine yakın mesafede, trafik yoğunluğu yok. Nem neredeyse hiç yok. Sabah uyandığınızda saçlarınızın hiç bozulmadan aynı kaldığını gözlemliyorsunuz. Şimdi bu durum sizin için ne kadar önemli bilemem ama biraz gülümsediğinizi de düşünüyorum 🙂

Yalıboyu Evleri

Yeşilırmak kenarında, tarihi sur duvarları üzerine, ahşap çatkı arası, kerpiç dolgulu olarak inşa edilmişlerdir. Kırma ya da beşik çatı üzeri, oluklu kiremitle örtülü bir biçimde düzenlenmiş olan ve geleneksel Osmanlı evinin bütün özelliklerini bünyesinde taşıyan bu evler, Amasya’nın tarihsel kimliğiyle uyumlu bir görünüm arz etmektedir.

Amasya (Amasia), coğrafyacıların atası olan ve Roma aristokratlarıyla kan bağı olduğu düşünülen Strabon’un da doğduğu şehir (M.Ö 63 – M.S 25). Hem İskenderiye hem de Roma’da öğrenim görmüş. Strabon’un Geographika(coğrafya) eseri, Anadolu coğrafyası ile ilgili en kapsamlı bilgileri içerir ve on yedi cilt olarak hazırlanmış.

Eserin günümüz Türkçesi ile basılmış Antik Anadolu Coğrafyası isimli kısmı yurdumuzun tarihi coğrafyasıyla ilgilidir. Bu da eserlerinden XII., XIII. ve XIV. kitaplarını içermektedir. Strabon’un bu temel eseri konunun uzmanlarına göre yalnızca bir coğrafya kitabı olarak görülmemektedir. Aynı zamanda, antik dönemin bir ansiklopedisi ve coğrafyanın da felsefesi olarak nitelenmektedir. 

Yeşilırmak kıyısına sıralanan tarihi konakları ve yamaçlardaki kaya mezarlarını seyrederek yalıboyu’nda yürüdüğümde bu şehir de bana ait dedim. Tüm diğer şehirler gibi burada da ruhumdan bir parça bıraktım ve kalbimin özenle araladığım bir köşesine Strabon’un Amasia’sını yerleştirdim.

Ve tabi ki gondola bindim.

Akşam olduğunda çok farklı bir şehir bekliyor sizi ve Amasya içinden başka bir Amasyayı çıkarıyor…

Saat Kulesi

Saat Kulesi ilk kez 1865 yılında Amasya Valisi Ziya Paşa tarafından yaptırılmış. 1940’ta yeni köprünün inşası sırasında hasar gördüğü için yıktırılmış, 2002 yılında yeniden inşa edilmiş.

Özellikle gece ışıl ışıl ve köprüden baktığınızda yalı boyu evlerinin ihtişamına arkadaşlık ediyor.

Saat kulesinin zamanı göstermesinin yanı sıra kuşaktan kuşağa aktarılmış bir hikâyesi de var. Anadolu’nun işgali sırasında bir İngiliz askerinin saat kulesinin kapısını kırarak içeri girip, kulenin tepesindeki Türk Bayrağını indirerek İngiliz Bayrağını çekmesi büyük tepkiye yol açmış. Amasya halkı çok üzülmüş, göz yaşları ile dua etmiş ve aynı anda hiç beklenmeyecek bir uğultu yükselmiş, aniden çıkan fırtına, Saat Kulesi’nin tepesinde dalgalanan İngiliz bayrağı’nı param parça ederek Yeşilırmak üzerine savurup atmış. İngiliz
askerleri geri çekilerek Hükümet Konağı’na zorlukla sığınmışlar. Halk ise kuleden indirilen Türk Bayrağı’nı besmele ve tekbir sesleriyle tekrar yerine çekmişler.

Amasya Kalesi (Harşena Kalesi)

Bir şehre ne zaman tepeden baksam Yahya Kemal Beyatlı’nın güzel dizeleri gelir aklıma:

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim,sevmediğim hiç bir yer.

Amasya’nın kale’den görünüşü de muhteşem. Bu güzelliği görebilmek için sanırım 150-200 basamak merdiveni çıkmanız gerekiyor.

Sonuca odaklandığınızda zor değil, bir koşu çıkıyorsunuz 🙂

Amasya Kalesi Harşena dağı üzerinde yer aldığı için Harşena Kalesi adıyla da biliniyor. Harşena adının Hattiler döneminden (MÖ 2300-1950) kaldığı ve binlerce yıldır değişmeden kullanıldığı girişteki tabelada belirtilmiş. “Güzel Kutlu Akarsu Kenti” anlamındaki Harşuwana-Arşuawana’dan geldiği düşünülüyor.

İlk iskânın Tunç çağına kadar uzandığı (MÖ 3200) yine girişteki tabela ve bir çok kaynakta belirtilmiş. Bugünkü mevcut sur harabeleri ve dokular Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait.

Kral Kaya Mezarları

Hatuniye Mahallesi’nin dar sokaklarından, tren yolunu geçerek merdivenler yardımıyla kral kaya mezarlarına kolaylıkla ulaşılıyor. Çıkış son derece rahat ve keyifli.

Pers döneminde Amasya Satraplığı(Valilik) adı altında kurulan yönetim şekli, Mitridatların sülale egemenliği ile bağımsız krallık şeklini almış. Amasya Valisi I. Mitridat Pontus Devleti’nin kurulmasının önünü açıp “Pontus Krallığı”nı ilân etmiş ve adına sikkeler darp ettirmiş. M.Ö 281’den M.S 47’e kadar uzanan Pontus Krallığı zaman zaman Perslerin hakimiyeti altında gölge idare gibi kendini gösterse de Anadolu’da geniş bir coğrafyada hakimiyetlerini sağlamışlar. 
Yüzyılı aşkın bir dönemde Roma İmparatorluğu ile dişe diş mücadele verdikleri gibi ağır yenilgilere de uğratmışlar. M.S. 63’te Mitridateslerin 200 yıllık Pontus Krallığı sona ermiş.

Amasya il merkezinde Harşena Kalesi eteklerinde yer alan, kalker kayalara oyularak yapılmış 5 adet kral kaya mezarları bu krallara ait mezarlar.

Zenginlerin ölü hediyeleriyle gömüldüklerine inanıldığından Romalılar tarafından yağmalanmış, Danişmentliler zamanında ise tamamen boşaltılarak mezar olma özelliklerini yitirmişler.

Şehzadeler Müzesi

Yaklaşan Timur tehlikesi nedeniyle 1389’da Şehzade Sancağı ilan edilen Amasya bu unvanını uzun yıllar korumuş, bu süre içinde yedisi sonradan padişah olarak Osmanlı tahtına oturan on iki şehzadeyi vali olarak ağırlamış, bu şehzadeleri tahta hazırlayan şehir olmuş Amasya.

Yalıboyu’nun en eski köprülerinden Alçak Köprü’nün ayağında, Kral Kaya Mezarlarının eteklerinde, iki katlı ahşap bina Şehzadeler Müzesi olarak tasarlanmış.

Şehzadelikleri Amasya’da geçmiş olan Osmanlı sultanlarının aslına uygun resimlerinden yola çıkarak heykelleri yaptırılmış ve kendi dönemlerini yansıtan kıyafetleri giydirilerek hoş bir mizansen oluşturulmuş.

Aynı zamanda bir Anadolu Türk evinin bütün özellikleri de yansıtılmış.

Hazeranlar Konağı Etnografya Müzesi

Amasya defterdarı Hasan Talat Efendi konağı 1865 yılında yaptırmış. Ancak konak, adını burada uzun süre oturan Hazeran Hanım’dan almış. Osmanlı Dönemi yöresel sivil mimari eserlerinin özelliklerini yansıtan en güzel yapılardan biridir.

Konak, haremlik ve selamlık olarak iki bölüm halinde düzenlenmiş. Konağın restorasyonu 1983’te tamamlanarak, 1984’de Etnografik eserlerin teşhir edildiği Müze Ev olarak hizmete açılmış.

Hazeranlar Konağı’nda toplam 984 etnografik eser teşhir edilmektedir. Bu eserler arasında 19. yy. yaşantısını yansıtan giysiler, halı ve kilimler, konakta kullanılan günlük mutfak eşyaları ve kadın ziynet eşyaları gibi malzemeler yer almaktadır.

Amasya Bedesteni

1483 yılında II. Bayezid’in kapı ağalarından Hüseyin Ağa tarafından vakıflarına gelir sağlamak amacıyla inşa ettirdiği bedesten 1668 yılında yaşanan depremde büyük zarar görmüş. Neredeyse harap hale gelen bedestenin sadece beden duvarları sağlam kalabilmiş.

Yeşilırmak’a yakın olan bölümü 1950’lerde yıkılarak yerine iş hanı yapılmıştır. Bedesten’in geriye kalan kısmının bugün gördüğümüz halini alması Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1971’de yapılan restorasyonla mümkün olmuştur.

Ferhat Su Kanalı

Amasya’ya yaklaşık bin yıl boyunca su taşıyan bu kanal bir mühendislik harikası. Kayalar oyulup tüneller açılarak, yer yer duvar şeklinde tonozlu bir biçimde arazi eğimine göre, su terazisi sistemiyle çalışılmış ve kanalın eğimi binde 7 olarak saptanmış. Bu eğimin, Yeşilırmak’ın bir kolu ve su yolunun başlangıcı olan Çekerek Çayı’nın taban eğimi ile örtüştüğü kabul ediliyor.

Tarihsel akış incelenerek kanalın Roma döneminde yapıldığı üzerinde durulmuş. Ayrıca su kanalının inşa biçiminin de bir Roma tekniği olduğu kabul edilmiş.

Roma mimarisinin en belirleyici ögelerinden biri kemer ve tonoz kullanımı. Bunu da özellikle köprü ve su kanallarında kullanmışlar.

Antik Çağ’ın ünlü coğrafyacısı Strabon eserinde Amasya’dan, kaleden ve kayaya oyulmuş kral mezarlarından söz etmiş. Ama kayaya oyulmuş su kanallarından hiç bahsetmemiş. Roma, Pontos Krallığı’nı İ.Ö. 63 yılında ortadan kaldırmış. Kenti yerle bir etmişler. Amasya, Roma İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet olunca İmparator Hadrianus Dönemi’nde (İ.S.117-138) kent yeniden inşa edilmiş. Kanalın da işte bu dönemde yapılmış olduğu kabul ediliyor.

Peki bu kanalın adı neden “Ferhat Su Kanalı” olmuş? Amasya halkı, bu dağları delse delse sevdiğine kavuşamamış bir aşık deler diyerek güzel bir efsane oluşturmuş. 🙂

Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesi

Amasya; efsanevi aşkları ile ölümsüzleşen Ferhat ile Şirin’in yaşadığı topraklar olarak bilinmektedir. Şirin’e olan sevdası uğruna kilometrelerce uzunlukta dağları delerek, suyu getiren Ferhat’ın sevdası hâlâ Amasya’da yaşamakta, dilden dile, gönülden gönüle geçmektedir.

Hüsrev – ü Şirin, ya da Ferhat ile Şirin adlarıyla İran’lı ve Türk divan şairlerince mesnevi biçiminde yazılmış olan bu halk öyküsü, Orta Asya, Azerbaycan, İran, Türkiye ve Balkanlar’da ülkelere ve yörelere göre bazı değişikliklere uğramış olarak yüzyıllardır anlatılmaktadır.

Efsaneye göre Ferhat meşhur bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu, kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süsleme işini Ferhat’a verir. Ferhat köşkte çalışırken Şirini görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat Sultan’a haber salarak Şirin’i istetir. Sultan kız kardeşini vermek istemez. Ferhat’ı oyalamak için, Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat Şirin’e olan sevdasının verdiği aşkla, dağları delmeye başlar.

Mehmene Banu dağı delip, şehre suyu getirmek üzere olan Ferhat’ın yanına yaşlı dadısını göndererek Şirin’in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat bu acı haber üzerine elinde tuttuğu külüngü havaya atar. Düşen külünk Ferhat’ın başına isabet eder ve Ferhat ölür. Ferhat’ın acı haberini alan Şirin, korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir. Ferhat’ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.

Müze’de efsane olmuş tüm aşıkların öyküleri yazılarak canlandırma yapılmış.

Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliet, Mimar Sinan ve Mihrimah Sultan…

Amasya gezisini sanırım iki bölümde anlatsam daha iyi olacak. Daha Amasya Müzesi var, Milli Mücadele Müzesi var, Darüşşifa-Bimarhane var, Merzifon bölümü var…

Detaylı bilgi için:

http://www.antiktarih.com/2019/06/01/cografyaci-strabon-kimdir

https://sutema.org

https://amasya.ktb.gov.tr/Eklenti/7063,rehber-tr-mailpdf.pdf?0

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz